28 Nisan 2010 Çarşamba

bir fenerbahçelinin aziz yıldırım'a bakışı


bugünlerde spor basınının hakkında en çok konuştuğu isim aziz yıldırım. icraatlarıyla ülkemizin önde gelen gazetecilerinin hayli ilgilendiği bir adam. kulübün taraftarı gözüyle baktığımızda ise aziz yıldırım üzerinden yürütülen linç kampanyasının hedefinin, fenerbahçe'nin sportif başarılarını olumsuz etkileyecek ve sonuçlarının yaratacağı ortamı çıkarları doğrultusunda kullanacak kişiler olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. peki kimdir bu aziz yıldırım?

1998 yılında 1 oy farkla vefa küçük'e karşı seçimi kazanmış fenerbahçe başkanıdır. kulüpte başkanlığının 11. yılını doldurmak üzeredir. seçildiği sene, galatasaray'ın yıllarca yatırım yapıp meyvelerini toplamaya başladığı senedir. dolayısıyla onun seçildiği dönem, bir fenerbahçe başkanı için taşın altına el sokulması neredeyse imkansız bir dönemdi. 20 sene boyunca herkesin bayıldığını sanıp fenerbahçelilerin aslında nefret ettiği ali şen zihniyetinin devamı niteliğindeki vefa küçük tehlikesinden kurtuluşun simgesiydi aziz yıldırım. söylenenlere göre çok güçlüydü, tuttuğunu koparan bir işadamıydı. umuttu kısaca, beklenendi.

seçildiği günden bugüne kadar fenerbahçe menfaatleri söz konusu olduğunda kendini siperin önüne attı, monşerler içindeki savaşını tek başına verdi. çağın gereksinimi olan kulüp örgütlenmesini farketti, tesisleşmede müthiş atılımlar yaptı. fenerbahçelilerin gurur duyacağı spor alanları kazandırdı kulübe, eylemleri sonuca yönelikti. fenerbahçe'nin türkiye'de oynamışlar içinde en şöhretli ve en yetenekli futbolcuları transfer ederek stadyumlarında izlemesini sağladı, bu icraatlarında gereken finansı yeri geldiğinde kendi cebinden karşıladı. türkiye'nin futbol kültürüne aykırı olan 'adalet'in sağlanması için kavga etti, uzlaşılamayan insan ilan edildi. 'spor kulübü' olmanın gereğini yaptı, amatör branşlarda kulüp tarihinde olmayan atılımlar gerçekleşti, amatör branşlarda fenerbahçe'ye türkiye'nin 'tek' spor kulübü ünvanını kazandırdı.

elbette kendisinin yargılanacağı yegane konu olan futbol başarısı düşünülürse yaklaşık 12 yıllık sürece bakıldığında elde 4 şampiyonluk ve 1 şampiyonlar ligi çeyrek finali var. transfer yanlışlıkları ve genel olarak taraftarın nefret noktasına geldiği teknik kadro ve futbolcuların varlığı da cabası. fenerbahçe taraftarının bir başkanı adeta ilah ilan etmesi için gereken koşullar bu mu? bugün futbol kargalığı yapan spor basınının cevabını vermesi gereken asıl soru budur.

durum buyken bu sonu olmayan destek neden?

2000 yılına gelinene kadar yaratılan futbol kültüründe fenerbahçe haricindeki tüm takımların menfaatleri konusunda herhangi bir sıkıntı yoktu. federasyona galatasaray için canını verebilecek bir başkan olan haluk ulusoy getirilip federasyonun kurullarına galatasaray lobisinin belirlediği isimler atanırken diğerlerine de türkiye kupası adında sus payları ve şerefli ikincilikler dağıtılıyordu. işte bu adam ortaya çıktı ve bu düzene çomak soktu, o günlerde haksız menfaat yaratanlar adaletin sağlanmaya çalışıldığı bugünlerde huzursuz. düşünün ki bir futbolcu o dönemde sahada hakem tekmeleyebiliyor, o hakem o takımın maçına 2 sene verilemeyebiliyordu, galatasaray'la arası bozulan bir hakem kademeli olarak düdüğünü asmak sürecine itiliyordu. bugün aziz yıldırım'ın hakemlik müessesesi üzerinde baskı unsuru olduğunu iddia edenler malesef o günleri çabuk unuttu, mehmet demirkol gibi beyefendi ve ahlaklı, üstelik 'fenerbahçeli' bir adam bile koridorlarda fenerbahçe'nin senelerini çalmış bir hakeme aziz yıldırım'ın gösterdiği tepkiyi 'hakem odası basmak' olarak niteliyor. oysa o hakem, senelerdir birilerinin çaldığı türküye oynayarak fenerbahçe'nin hak ettiği maçları adeta bir hırsız gibi çalıyor, emek hırsızlığı yapıyordu. senelerdir bu ülkede kabul edilmiş 'fenerbahçe'ye penaltı çalmamak' kuralından neden bahsetmiyorsunuz mehmet demirkol? hakemlere ve federasyona saldırı olarak nitelediğiniz barkovizyon gösterisinin zamanlamasından bahsediyorsunuz; ne bekliyordunuz? şampiyonluğumuz çalındıktan sonra mı bunu ilan etmeliydik, sizin erdem saydığınız zamanlamalarla neler kaybettiğimizi bilmiyor musunuz? ''maçların sahada kazanılmadığını öğrendim''diyen bir adamı saha dışında kazanmakla itahm etmeden önce kendisine bu kültürü kimin nasıl öğrettiğini düşündünüz mü? acaba bu adam yukarıda bahsi geçen lobilerden ve hırsızlardan bahsediyor olabilir mi? bu barkovizyon gösteriminin aynını birkaç sene önce adamlığına hayran olduğunuzu belirttiğiniz ahmet çakar yaptı, onun aziz yıldırım tarafından satın alınamayacak biri olduğunu tüm türkiye biliyor. yoksa o da mı aziz yıldırım'ın adamlarından biriydi? biz bu ülkede 2 direğe çarparak dönen bir topun söz konusu fenerbahçe kalesi olunca gol verildiğini gördük, daha beterlerini de gördük. bu açıdan hiçbir fenerbahçe taraftarı aziz yıldırım'ın bu tepkilerinde onu yalnız bırakmayacaktır, onun konuştuğu dilin bizim dilimiz olduğu bir gerçektir.

aziz yıldırım'ın kulüpte sağladığı demokratik ortam tartışma konusu yapılabilir. ancak malesef fenerbahçe gibi rantın korkunç olduğu kurumlarda demokrasinin kimlerin aracı haline geldiğini gayet iyi biliyoruz; ülkemizin sosyal yapısı ve şu anda yönetilme biçimi düşünülürse demokrasiyi ne kadar hakettiğimiz ortadadır. başkan ile anlaşmazlığa düşenlerden biri uğur dündar bir diğeri saadettin saran'dır; bu anlaşmazlık ve ayrılıktan sonra yaşananlar ise uğur dündar ile saran arasındaki farkı ortaya koymakta ve taraftar bunu görmektedir.

fenerbahçeli olmayanlara komik gelebilecek bir diğer konu ise aziz yıldırım'ın kulübün menfaatlerini korumak konusunda yetersiz kaldığıdır. evet, devletten kiraladığı bir arazinin üstündeki haklarını devredip karşılığında 50.000 kişilik bir stad kazanarak sağlanan korkunç rantı kimse unutmadı. bizim harçlıklarımızı biriktirip satın aldığımız lisanslı ürünlerin parasıyla yapılan stada karşılık komik bir takasla bedavaya sahip olunan peşkeştepe... bizim paramız stadyuma gitti, onların stadyuma harcaması gereken para ise transfer yapmak suretiyle yaşanan rekabette onlara sağlanan ekstra güce. aziz yıldırım, bu yaşananlara karşılık tepkisindeki yetersizliğiyle kulübe her zaman borçludur ve borçlu kalacaktır. neyin karşılığında olanlara sessiz kaldığını bilmiyoruz ama her ne olura olsun asla affedilmeyecektir.

bir diğer konu ülkenin futbol kültürüne yerleşmiş 'fenerbahçe'yi ez' mantığı ile olan savaşı konusundaki gecikmeleridir. verilmeyen penlatıları, aleyhte uygulanan korkunç çifte standartları işaret etmek için bu kadar zaman geçmesi mi gerekiyordu? bu zaman zarfında neler kaybettik? futbolun marka değerini korumak adına sağlamaya çalıştığı kurumsal yaklaşımın bizlere zararı ne oldu? tribünlere 'saat kaç?' diye sormak suretiyle eğlenceler tertipleyenler neden marka değeri konusunda bu kadar ilgisizdi? bu açıdan düşünüldüğünde aziz yıldırım'ın tepkisi geç kalınmış bir tepkidir, senelere malolan bir tepkidir. bugün aziz yıldırım'ı linç eden medya kendisinin bu gecikmişliğinden faydalanmaktadır, oysa haksızlıkta ''zaman aşımı'' diye bir şey olmadığını hepimiz gayet iyi biliyoruz. kim 8-0lık ankaragücü maçını unuttu? peki kim buna rağmen sportif rant uğruna bu açık gaspa rağmen kardeş oldu?

eğrisiyle doğrusuyla aziz yıldırım fenerbahçe'nin tam anlamıyla 'ruhudur'. ne yürütülen linç kampanyası ne de karşısında kurulan çirkin ittifaklar, onun taraftarın ruhundan gelen bu gücüne karşı koyabilecek büyüklükte değildir. askerliğinden tutun da ailesine kadar uzatılan dilin cevabını kendisinden önce taraftarın ona olan sevgisi ve sahiplenmişliği vermektedir. vazgeçmediği yanlış sportif planlara ve yukarıda bahsedilen eksikliklerine rağmen başkan'ın fenerbahçeliliği ve emekleri asla reddedilemeyecek kadar gerçek ve ortadadır. kendisi istediği müddetçe bu kulübün en büyük kanaat önderidir ve aziz yıldırım, bugünün genç fenerbahçeli taraftarlarının çocuklarına anlatacağı muhteşem bir hikaye olacaktır.

1 yorum:

  1. yazdıklarının büyük çoğunluğuna katılıyorum ama altına da imzamı atmam.

    YanıtlaSil